bugün
yenile
    1. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hermann hesse'nin, toplumun sığ değer yargılarına ve kişiliksiz, yüzeysel yaşamına uyum sağlayamayan bir insanı anlatan bir romanıdır. hesse bu romanı için, 1961 yılında "(...) okurlarımın çoğu bozkırkurdu'nun öyküsünün insanı kemiren bir hastalıktan ve bunalımdan söz ettiğini ama tüm bunların ölüme ve yokolmaya değil, tersine iyileşmeye yönelik olduğunu anlarsa kendimi mutlu hissedeceğim." demiştir. hesse’nin bozkırkurdu romanı 1927 yılında yayımlanmıştır. bozkırkurdu, hermann hesse’nin eski egolarından biri olan baş figür harry haller’in derin ruhsal hastalığının işlendiği hikayedir. haller kendi kişiliğinin bölümlere ayrılmasından yakınmaktadır: insancıl, halka uygun yanı ile bozkırkurdu, yalnız, sosyal ve kültürel olayları eleştiren yanı birbiriyle savaşım halindedir ve bu savaşım sürekli haller’in önüne bir engel olarak çıkmaktadır. haller figürünün johann wolfgang von goethe’nin faust’una ve hermann hesse’nin kendine benzer yanları açıktır ve metinde bu benzer yanlar çok kez ima edilmektedir.
    2. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kitabımız 3 bölümden oluşuyor. ilki baş karakter harry'nin ev sahibesinin notları daha sonra karakterin kendi notları ve daha sonra da olayların geliştiği kısım yer alıyor. belki zamanlama hatası belkide yazara yabancılıktan ötürü gelişme kısmına gelinceye değin hayli yoruldum ve bunaldım. cümleler oldukça uzun ve üzerine düşünülmesi gereken türdendi. alışkın olmadığım bir betimleme, çok sevemedim. çok enteresan bir dünyası var yazarın. bugüne dek alışkın olmadığınız, sizi inanılmaz derece sarsan bir tarz. yazarla ilk tanışmamız ve şimdilik çok değişik olduğunu söyleyebilirim. karakterimizin bir ruh hastalığı var kendini bazen ciddi manada bir kurda bazense insana benzetiyor. belki de sadece kuruntudur bilinmiyor.hisleri, fikirleri içinde bulunduğu toplumdan hayli uzakta. bu onu yalnızlaştırıyor. bazı kısımlar iç sorgulama gibi. okurken kendinizi sürekli karakter analizi yaparken bulacaksınız. kitabımızın dönüm noktası 106.sayfa. çok çarpıcı uzun bir konuşma geçiyor, tekrar tekrar okunası. ve tekrar son 40 sayfaya geldiğimizde berrak bir zihin istiyor hatta kitabın başında olduğundan çok daha berrak. sürekli simgeler ve göndermeler var. minik bir öneri kitabı kafanız rahatken okumalısınız. öylesine bir kitap değil. zihninizi meşgul edecek türde bir kitap..
    3. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      “sana bir sır vereyim mi, ciddilik zamana aşırı değer verilmesinden kaynaklanır.” “… karamsarlığının temelinde dünyayı değil, kendi kendini küçümsemesi yatmaktaydı…” ''bizler, bir zamanki gerçek müziği, bir zamanki gerçek edebiyatı bilip tanıyan ve bunlara hayranlıkla kucak açan yaşlanmış insanlar mıydık?'' "... (bkz: friedrich nietzsche)nietzsche gibi biri bugünkü sefaleti bir kuşaktan çok daha fazla süre önce yaşamak zorunda kaldı; onun tek başına, hiç anlaşılmadan yaşadığını bugün binlerce insan yaşamakta."
    4. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ''haklısın bozkırkurdu, yerden göğe haklısın, öyleyken yok olup gitmekten başka bir şey gelmiyor elimden. bugünün pek az şeyle yetinen basit ve rahat dünyası için fazla iddialı ve açsın, seni kendi içinden tükürüp atıyor bu dünya, onun boyutlarının dışına taşıyorsun. günümüzde yaşamak ve yaşamaktan zevk almak isteyen birinin senin gibi, benim gibi bir insan olmaması gerekiyor. zırıltı yerine gerçek müzik, eğlence yerine kıvanç, para yerine ruh, gelişigüzel etkinlikler yerine gerçek eylem, oyun yerine gerçek tutku arayan birine bu dünya gerçek yurt olamaz.''
    5. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ''en başta şunu öğrendim ki, bu küçük oyuncaklar, bu fantezi ve lüks eşyalar sadece bir değer taşımayan zevksiz şeyler, para canlısı üretici ve satıcıların buluşları olmaktan çok, hoşa giden, birbirinden değişik, güzel nesnelerdi; pudra ve parfümden dans ayakkabısına, parmağa takılacak yüzükten sigara kutusuna, kemer tokasından el çantasına kadar hepsi de tek bir amaç güderek sevgiye hizmet eden, duyuları incelten, ölü çevreye yakınlık getiren, sihirli bir şekilde insanı yeni sevi organlarıyla donatan nesnelerin oluşturduğu küçük, daha doğrusu büyük bir dünyaydı. Bir el çantası el çantası değildi sadece, bir para cüzdanı para cüzdanı değil, çiçekler çiçek, yelpaze yelpaze değildi; hepsi de sevginin, büyüselliğin, uyarıcılığın malzemesiydi, elçiydi hepsi, karaborsacıydı, silahtı, savaş çığlığıydı.''